Avrupa Birliği’nde Hukukun Üstünlüğü ve Türkiye – Prof. Dr. Bertil Emrah Oder

Avrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu olarak 2021-2022 yılındaki ikinci akademik toplantımızda “Avrupa Birliği’nde Hukukun Üstünlüğü ve Türkiye” başlıklı toplantımızda sayın Prof. Dr. Bertil Emrah Oder’i ağırladık. Bu notlarda toplantıdaki önemli bazı noktaları derledik.

Kopenhag kriterleri olarak tanımlanan ve Kopenhag siyasi kriterlerinin de ekonomik kriterlerin yanı sıra vurgulandığı paketin boyutu artık çok büyük çapta bir yargı ve temel haklar başlığı olarak 23’üncü fasıl halinde karşımıza çıkıyor. Fakat 24’üncü fasıl, yani adalet, özgürlük ve güvenliğe ilişkin küme de bununla bağlantılı sayılabilir. Hukuk devleti özü itibariyle siyasal iktidarın sınırlanması ile bağlantılı olduğu için mali denetimle ilgili bazı konular ve finansal denetimle bağlantılı olarak kamu yönetimleri ve bunların yozlaşmaları gibi konular da artık bağlantılı sayılıyor. Dolayısıyla hukuk devleti dendiğinde sadece 23 ve 24’üncü fasıla odaklanmak eksik kalabilir. Bunların yanı sıra mali ve finansal denetimlere odaklanmak da gerekli olabilir lakin bu oturumda finansal veya mali denetimler konu dışı bırakılacaktır.

Rapor bakımından son iki raporda iki temel unsur öne çıkmıştır. Bunlardan ilki son dönemdeki ciddi gerileme ve ikincisi ise komisyon raporlarının uygulanmadığı vurgularıdır. Belirli konular sürekli yenilenmektedir. Liyakat ve profesyonelliğe dayalı usulsüzlük, yargı mensuplarının performanslarının değerlendirilmesinde de ortaya çıkmaktadır.

Bir başka nokta etkili bir raporlama sisteminin ve kanıta dayalı bir karar mekanizmasının hem yargı kararlarının değerlendirilmesinde hem de yargı kararlarının gerekçelendirilmesinde bulunmayışının sürekli olarak yenilenmesidir.

Genel olarak raporlama, veriye dayalı çalışma ve gerekçelendirme temellerinde Türkiye’nin yargı performansı ise düşük bulunmuştur. Adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü toplanma özgürlüğü ve insan hakları savunucularının korunması gibi konular da ön plana çıkmaktadır. Son yirmi yıldır Türkiye’nin sürekli yargı reformu paketleri veya insan hakları eylem planı gibi birtakım dokümanlar üzerinden ilerlese de halen daha ciddi bir gerileme örüntüsü içerisinde olduğu gözlemlenebilir.

AB’nin yapılması gerekenler noktasında da özellikle son iki yıldır çok daha somut öneriler sunduğu görülmektedir. Bunların ilki kurumsal ölçekte Hakimler ve Savcılar kurulu özelinde yüksek düzeyli politikacıların, özellikle Adalet Bakanı’nın, etkisinden uzak bir işleyiş sağlanması olurken; bir diğeri ise artık yargıç ve savcılara, bu kurula üyelerin seçilmesinde hiçbir söz hakkı tanınmaması olarak gözlenmektedir. Bu durumun sayısal verilerle incelenmesi de ilginç ve çarpıcı şekilde göze batmaktadır. Örneğin, son yıllarda yüzlerce hâkim ve savcının artan sayılarda ve atama yoluyla görev yerlerinin değiştirilmesi dikkat çekmektedir.

Rapordaki en çarpıcı noktalardan bir diğeri ise yargı reformu stratejisi ve insan hakları eylem planlarına dönük eleştirilerdir. Bu noktada söylenmelidir ki, Türkiye bu reformist bakış açısıyla çok uzun bir süre AB raporlarında yer tutmuştur ve bu durum reform paketlerini hedef ve yol gösteri araçlar gibi tasarlamak etkin olarak görülmüştür. Fakat artık bu bakış açısı oldukça kuşku uyandırsa da unutulmamalıdır ki tüm bu reform paketleri ve eylem planları AB yetkilileriyle danışsal bir süreç içerisinde ilerlemektedir. Fakat bunların şekillenme biçimlerinin yetersiz görülmesi de bu raporlardan anlaşılmaktadır. Türkiye’de sivil toplumun bazı unsurlarının süreçte yer almasına karşın süreç içerisinde bu unsurların dışarıda ve etkisiz bırakılmasının yanında, AB yetkilileriyle de bu raporların sadece genel hatlarıyla çalışılması ve detaylı çalışmadan uzak olması eleştirileri de ayrıca yapılmaktadır. Öte yandan rapor, AB’nin kendi reform ve kalkınmayı destekler rolünü süreç içerisinde kendisinin de değerlendiremediği, süreç içerisinde gerekli denetlemeyi ve takibi yapamadığını da öne çıkarmaktadır.

Tüm bunlar dışında Türkiye kamuoyunun çok iyi bildiği tüm tartışmaların ele alındığı görülmektedir. Büyük davalar ve kanun teklifleri raporda incelmektedir. Bu konular değişik biçim ve ölçeklerde raporda yer tutarken bir anlatı oluşturmaktadır.

Türkiye’de bir yıl içerisinde – özellikle ifade özgürlüğü gibi konularda – büyük davaların, tartışmaların veya çok fazla öne çıkan suç tiplerinin raporda aynen bir özet halinde ortaya çıktığı görülmektedir.

Yargı’nın yozlaşması bakımından bir kaygının da ön plana çıktığı görülmektedir. Sadece yargının siyasallaşması veya yürütme etkisinde kalması tartışmaları değil, ayrıca, örneğin yargının beş yılda bir mal bildiriminde bulunması zorunluluğunun nasıl uygulandığı veya takip edildiği gibi konuların, yani yargıçların yozlaşmasının önüne geçecek mekanizmaların nasıl işlediğinin de tartışma konusu yapıldığı gözlemlenmektedir. Tüm bunlar ışığında gözlemlenebiliyor ki artık Türkiye’nin yargısal sorunları anlık ve semptomatik değil, sistematik olarak değerlendirilmektedir.

Bu sorunların benzerleri ve türevleri de bugün Polonya ve Macaristan örneklerinde de gözlemlenebilmektedir.

Raporda bir öneri listesi de bulunmaktadır. AB komisyon raporu öncelikle güvenilir, katılımcı ve kapsamlı bir insan hakları eylem planı önermektedir. Burada belirli özsel nitelikleri olan bir eylem planından söz edildiği vurgulanmalıdır. İkincil olarak, Ceza ve Terörle Mücadele Mevzuatında hem yorum açısından hem de uygulama örüntüleri açısından Avrupa standartlarının korunması önerilmektedir. Burada kastedilen, Türkiye’nin AB uyum sağlama sürecinde neredeyse tüm ceza hukuku altyapısını değiştirmesine rağmen, sözlem ve amaçsal olarak uyumlu gözüken normların uygulanma ve kullanılma biçimlerinin AB tarafından kaygı verici olmasıdır. Son olarak, Türkiye ulusal yargı standardının yükseltilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden davaların azaltılması önerilirken, bunun uygulama ve yorumlara yollarının düzeltilerek sağlanması önerilmektedir. Son 104 İHAM davasının 94’ünde İHAM Türkiye aleyhinde karar vermiştir.

Hazar Osmanoğlu

Leave a comment

Website Powered by WordPress.com.

Up ↑